Çok uzun zamandır merak ettiğim Brugge’e sonunda gitme fırsatı elde ettim. Gidenler genelde Brüksel merkezli, günü birlik(ya da max. 2 gün) Brugge ve Ghent şeklinde bir program yapıyor. En azından benim rastladığım, duyduğum hep bu şekildeydi. Kendileri yapmasa da, turlar falan bu şekilde sanırım. Kafamızı dinleyelim yeter, güzel zaman geçirelim, her yeri görmesek de olur kafasında, rahat bir tatil istediğimiz için, biz böyle yapmadık ve dolu dolu 4 gün Brugge’ün keyfini çıkardık.

Brugge’e, Brüksel üzerinden gitmek çok kolay. Brüksel hava alanından şehir merkezine, oradan da Brugge’e trenle 1 saatte gidebiliyorsunuz. Oldukça keyifli bir yolculuk, bunun da altını özellikle çizmek isterim.

Brugge

Brugge, oldukça küçük bir kent. Her tarafını yürüyerek dolaşabilirsiniz. Her yer bir birine oldukça yakın. Dolayısıyla kent merkezine, tren istasyonundan yürüyerek gitmek mümkün. Yok ben yürüyemem derseniz, hemen tren istasyonunun çıkışında otobüsler var…Yok ben otobüse de binmem derseniz de, taksiyle yaklaşık 15-20 euro civarı bir ücrete gitmek istediğiniz yere gidebilirsiniz.

BruggeBrugge, oldukça sevimli bir orta çağ kenti. Avrupa’nın büyük kesimini yıkan II. Dünya Savaşı’nı yara almadan atlatmış. Dolayısıyla hala bir “orta çağ” kenti. Açıkçası sadece mimarisinden dolayı değil…Sakinliği ve kendi halinde olması, filmlerde gördüğümüz o kuzeydeki kaleler içindeki kendine has yaşam tarzları Brugge’de de var. Mimarisi ile ruhu da korunmuş kentin… Yürüyerek her yere gidebildiğiniz için, önce mutlaka yürüyün…Bol bol yürüyün…Girebildiğiniz tüm sokaklara girin. Tüm binalara bakın, affetmeyin hiç. Daha sonra zamanınız olursa bir de bisiklet kiralayın diyor herkes ama biz kiralamadık. Açıkçası bisiklet ile keyifli bir şekilde dolaşmak, insan kalabalığında biraz zor olabilir. Tabanway rulessss….

BruggeBrugge’ün en büyük olayı, sanırım “bira”…Sonra çikolata, sonra dantel…Patates ve waffle bunların yanında biraz daha geride kalsa da, onları da her köşe başında bulabilirsiniz. Ama dediğim gibi “bira” en ağırlığı olan şey. Bir rivayet göre 16000 çeşit bira varmış…Siz düşünün artık. Gitmeden önce hiçbir yerde okumadığım ve görünce şaşırdığım, bir “çay” gerçeği de var. Açıkcası hiç bilmiyordum, ama çay da Brugge’de hatırı sayılır bir saygınlığa ve çeşitliliğe sahip. Çay dükkanlarına girip, kokuları ile kafa bulabilirsiniz…

2 günde çok rahat, keyifle gezilebilecek yerleri tamamlayabilirsiniz. Eğer zamanınız bolsa o yüzden sıkıştırmanın anlamı yok. Bilimum gezi sitesinde zaten gitmeniz gereken yerler ve yapmanız gerekenler hakkında bir çok şey bulabilirsiniz. O yüzden tek tek yazmayacağım ben de. Ama özellikle bir kaç yerden bahsetmek isterim.

Brugge’de ne yapalım…

BruggeMinnewaterpark ve Beguinage mahallesi…Burası kentin güneyinde, tren istasyonuna oldukça yakın bir bölge. Kuğuların yoğun olduğu, bol yeşilikli ve güzel bir manzarası olan, dinlendirici bir yer…Alın biranızı, oturun banka… Burayı sevmemin bir diğer sebebi, Brugge’e gitmişken gidilmezse olmazı, De Halve Maan‘ın buraya çok yakın olması. De Halve Maan, Brugge’de hala kentin içinde bira imalatı yapan, Brugge’deki en eski bira evi…Bir ara gazetelere de çıkmıştı. Birayı taşımak maliyetli oluyor diye, şehrin altından borular ile birayı diğer şehirlere ve Brüksel’e taşıyan yer…Neyse…Kendi birasını nasıl ürettiğini anlatan 1 saatlik bir turu ile içerisini gezmeniz mümkün. Biranın nasıl yapıldığını, hangi aşamalardan geçtiğini oldukça güzel ve keyifli bir şekilde anlatıyorlar. Turun sonunda da güzel bir bira ile yorgunluğunuzu atıyorsunuz.

BiraaaaBira ile devam edelim…Bir diğer güzel bira noktası, 2be Beerwall… Buranın yeri ve manzarası şahane…Kanalın dibinde, tam köşede…Oldukça geniş bir bira menüsüde var. Mix menü şeklinde 5 adet farklı bira alarak, bira tadımı yapmanız mümkün. Aslında Brugge’deki bir çok bira evinde bu şekilde menüler alarak farklı biraları deneme şansınız olabiliyor. Çok mantıklı ve güzel bir hareket…

Müze konusunda çok zengin bir yer değil Brugge. Ama açıkcası oldukça orijinal bir müzeye sahip, Historium… Orta çağ ortamını hissettiren, bir hikaye içinde gezdiğiniz interaktif bir müze…Brugge’ün orta çağ dönemindeki yaşantısını interaktif bir hikaye ile anlatıyor. Oldukça ilginç bir deneyimdi…Tavsiye ederim. Ve tabi ki kanal turu…Açıkcası turu yaptığınız araçlar biraz sıkışık ve kalabalık oluyor. O yüzden binerken biraz hayal kırıklığına bürünebilirsiniz. Ama tur başladıktan sonra oldukça keyifli oluyor. Yapmakta fayda var… Grote Mark ve Burg meydanı, Belfry saat kulesi, çikolata müzesi, patates müzesi falan bunlar zaten bir şekilde karşınıza çıkacak yerler. Zamanınız varsa, ayrıntılı olarak buralarıda gezebilirsiniz tabi.

Eee peki Brüksel…

Dediğim gibi tam tersi bir programla günü birlik Brüksel gezisini tercih ettik. Ve açıkcası iyi ki böyle yapmışız. Brüksel, oldukça standart ve boş bir şehir. Açıkcası pek sevmedim. Çok hazırlık yapmadan, spontene bir şekilde gitmiş olmamızdandır belki ama pek bizi cezbeden bir şey bulamadık şehirde. “Belgian Comic Strip Museum” özellikle görmek istediğim bir yer olduğu için biraz onun sayesinde, biraz da Delirium isimli bira evi sayesinde kendini kurtardı diyebilirim Brüksel. Belçika’ya gitmek gibi bir plan içindeyseniz ama, Brugge ve Ghent varken, Brüksel’i hiç düşünmeyin bile…

Evet Ghent…

GhentBrüksel dönüşü, akşama doğru Ghent yolumuzun üstü olunca bir akşamı orada geçirmeye karar verdik. Nasıl Brüksel’i beğenmediysem, tam tersi şeklinde de Ghent’i çok beğendim. Çok gezme fırsatım olamadı ama gördüğüm kadarıyla Brugge’ün devamı diyebilirim. Akşam saatleri ile havanın kararmasıyla, çok daha güzel bir hal aldı. Keyifli bir akşam yemeği ve sonrasında küçük bir tur ile ağzımız açık bir şekilde Ghent’den ayrıldık. Bir daha gidersem oralara, kesinlikle daha fazla zaman ayıracağım…Ahaaa da yazdım buraya…

Ghent

Neyse…Fazla da “spoiler” vermenin anlamı yok aslında. Çok uzun zamandır gitmek istediğim için, beklentimin yüksek olduğu bir yerdi Brugge. Kesinlikle beklentimi karşıladığını söyleyebilirim. Çok güzel ve özel bir tatildi. Şiddetle tavsiye ediyorum… Bir sonraki durakta görüşmek üzere, şimdilik benden bu kadar (: